Konferansta konuşan İBB Başkanı İmamoğlu da “Nihai hedefimiz, Suriye’nin istikrara kavuşturulması ve mültecilerin kendi vatanlarında topraklarına ve oradaki hayatlarına huzurla dönmelerinin sağlanmasıdır. Bu büyük sorunun çözümünde yolumuzu aydınlatacak tek ışık, vicdanımızdır. Daha net söyleyecek olursak içimizdeki adalet duygusudur, insanlık arzusudur” şeklinde konuştu.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) “Suriye’de Barışa Açılan Kapı” başlığıyla düzenlediği “Uluslararası Suriye Konferansı”, Sarıyer’deki Tarabya Oteli’nde gerçekleştirildi. Konferansa, Türkiye’nin vize vermediği Suriye yönetimini temsilen çağrılan kişiler katılamadı. İran, Irak, ABD ve Rusya’dan temsilcilerin katıldığı konferansta çok sayıda siyasetçi, diplomat ve gazeteci de hazır bulundu. Kılıçdaroğlu, konferansın yapılacağı salona CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile birlikte, alkışlar eşliğinde girdi. Konferansta ilk konuşmayı yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, etkinlik düzeniyle ilgili bilgiler verdi.
İMAMOĞLU: “BAŞKA BİR GELECEK İÇİN GELDİLER”
Ağbaba’nın ardından konuşan İmamoğlu, Suriye’de, 15 Mart 2011’de başlayan iç karışıklıklardan sonra, hayatta kalmak adına ülkeden göçün başladığını belirtti. İmamoğlu, “İç savaştan önce Suriye; dünyada çok az kimsenin haritada yerini bildiği bir ülke idi. İç savaşta yaşanan insanlık dramı ve şiddet, o denli büyük ve yürek parçalayıcı hale geldi ki, Suriye bütün dünyanın adını bildiği, ilgi odağı haline geldi” dedi. Suriye’de yaşanan çok taraflı savaşta “at izinin, it izine karıştığı” saptamasında bulunan İmamoğlu, “Savaşı sürdürenlerin bir kısmı hariç, kim ve kiminle savaşıyor bilinmiyor. ‘Suriye’de ne oluyor, neden oluyor’ soruları hakkında gerçek anlamda bilgi sahibi olmayan bazı karar vericiler yangına körükle gitmeyi tercih ettiler. Ardından da yanı başımızdaki bu dost ülkeden göç eden milyonları ülkemize almakla kalmadılar, bir de onları kendi hallerine bıraktılar. Suriyeli göçmenlerin çoğu, kendi ülkelerinde inanmadıkları bir savaşa dahil olmak ve hayatlarını kaybetmek yerine, yaşamayı ve kendilerine başka bir gelecek kurmayı hayal ettikleri için bizim ülkemize sığındı” diye konuştu.
İMAMOĞLU: “4 MİLYON MÜLTECİNİN 3,5 MİLYONU SURİYELİ”
“Bunun için onları suçlayamayız” diyen İmamoğlu, “Bu insanlar, savaşı kabullenmedikleri için bugün burada bizimle yaşıyorlar. Hatırlayalım, sayıları milyonları aşan büyük bir Suriyeli kitlesi önce güney sınırlarımıza yakın il ve ilçelerimize sığındı. Bir müddet sonra ise tüm yurda dağıldılar. Bugün devletin resmi rakamlarına göre Türkiye’de 4 milyonu aşkın göçmen ve mülteci yaşıyor. Bu rakamın 3,5 milyondan fazlasının Suriyeli olduğu biliniyor. Resmi makamlara göre İstanbul’da ise 550 bin civarında Suriyeli var. Kimi sivil ve bağımsız kaynaklara göre, doğru rakam bu değil. Onlara göre, İstanbul’daki kayıtlı ve kayıtsız mülteci sayısı 1 milyondan fazla. 18 yaş altı binlerce çocuğun İstanbul’da hiçbir yakını olmadan yaşadığı raporlanıyor. Bunlara ilave olarak, sahada çalışan uzman kuruluşlardan, İstanbul’da Kasım 2018’den bu yana, doğum ve evlilik gibi istisnai durumlar dışında İstanbul’a gelen mültecilerin fiili olarak kayıt altına alınmadığına ilişkin eleştiriler dahi geliyor. Ayrıca 20 ila 25 bin arasında hiçbir kaydı bulunmayan, 100 bin ila 150 bin arasında ise farklı bir ilde kaydı olduğu halde, İstanbul’da yaşadığı bilinen Suriyeli söz konusu” bilgilerini paylaştı.
İMAMOĞLU: “MESELE YOKMUŞ GİBİ DAVRANAMAYIZ”
Bir yerel yönetici olarak, sosyal sorunların çözümlerinin kolay olmadığını bildiğini vurgulayan İmamoğlu, “Sayıları bir milyon civarında olduğu anlaşılan göçmen ve mültecilerin bulunduğu bir kentin yönetimi, meseleye asla seyirci kalamaz. Mesele yokmuş gibi davranamaz. Bizim ülkemizde Suriyelilerin varlığının büyük toplumsal sorunlara dönüşmemesi için sorunun doğru anlaşılması ve de mutlaka iyi yönetilmesi şart. Bu nedenle İBB’de göreve geldiğimizin 14’ncü gününde, göçmen ve mülteci konusunda ihtiyaç ve öncelikleri anlamak için, uzman sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerle bir araya gelmeye başladık. Daha sonra ilçe belediyelerimizin alanda sağlıklı veri toplanması için koordinasyon eksikliğinin giderilmesi yönünde önemli adımlarımızı attık” dedi.
İMAMOĞLU: “GÖÇ BAROMETRESİ ARAŞTIRMALARI YAPACAĞIZ”
Amaçlarının, sorunla ilgili net ve güvenilir bir fotoğraf çekmek olduğunu vurgulayan İmamoğlu, İBB olarak yaptıkları ve yapmak istedikleri çalışmalardan örnekler verdi:
“İBB olarak, eş zamanlı biçimde hem İstanbulluların hem de İstanbul’da yaşayan mülteci ve göçmenlerin hassasiyet ve önceliklerini anlamak üzere ‘Göç Barometresi Araştırmaları’ yapmaya karar verdik. Bu maksatla başta Suriyeli mülteci ve göçmenler olmak üzere İstanbul’da yaşayan farklı grupların temsilcileri ile bir araya geleceğiz. Aynı zamanda, uyum ve güvenlik politika ve hizmetlerini konuşmak üzere Ankara ile merkezi idareye bağlı kamu kurum ve kuruluşları ile bir araya gelmeyi hedefliyoruz. Sorunun tüm boyutlarını anladıktan ve merkezi idare temsilcileri ile değerlendirdikten sonra yapmak istediğimiz ikinci şey, yerel ve ulusal politikaların geliştirilmesi olacak.”
İMAMOĞLU: “YOLUMUZU AYDINLATACAK IŞIK VİCDANIMIZDIR”
Bu alanda ülke olarak sağlıklı bir uygulamamız ve politikamızın olmadığı saptamasında bulunan İmamoğlu, mevcut yardım politikalarının da yetersiz olduğunu kaydetti. İmamoğlu, Suriyeli göçmenlerin yaşadıkları sıkıntılara da konuşmasında yer verdi: “Büyük bölümü zor koşullarda hayata tutunmaya çalışıyor. Çocuk evlilikleri var. Aile travmaları var. Suriyeli çocukların, kadınların ve ailelerin acilleşmiş sorunları var. Psikolojik ve manevi destek vermemiz gereken acil vakalar gelişiyor her gün. Problem insani açıdan çok derin ve kapsamlı.” Mültecilerin durumlarının iyileştirilmesi ve sorunun kalıcı biçimde çözümü için uluslararası organizasyonlarla çalışmak istediklerini belirten İmamoğlu, “Çünkü bunca büyük bir sorunla kendi başımıza baş etmemizi kimse bizden bekleyemez. Sorun uluslararası bir sorundur; çözümü de uluslararası arenada bulunmak zorundadır. Suriyelilerin kendi vatanlarına geri dönebilmeleri için, uluslararası iş birliğini geliştirmeye yönelik öncü politikalar önereceğiz. Nihai hedefimiz, Suriye’nin istikrara kavuşturulması ve mültecilerin kendi vatanlarında topraklarına ve oradaki hayatlarına huzurla dönmelerinin sağlanmasıdır. Bu büyük sorunun çözümünde yolumuzu aydınlatacak tek ışık, vicdanımızdır. Daha net söyleyecek olursak içimizdeki adalet duygusudur, insanlık arzusudur” şeklinde konuştu.
Suriyelileri kendi kaderlerine terk etmeyeceklerini vurgulayan İmamoğlu, sözlerini, “Onların daha insani koşullarda yaşamaları için uluslararası camiayı harekete geçirecek yol yöntemler bulacağız. Ama dediğim gibi, nihai olarak barış ve huzura kavuştuğunda kendi ülkelerine dönmelerini teşvik edeceğiz. Bu konferansın, bu büyük sorunun çeşitli yönlerini tartışarak İstanbul’a ve Türkiye’ye yeni ve akılcı çözüm önerileri getireceğine inanıyorum” şeklinde noktaladı.
KILIÇDAROĞLU: “TEK AMACIMIZ; AKAN KANI DURDURMAK”
Toplantının açılış konuşmasını CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu yaptı. Kılıçdaroğlu, sözlerine, “Bugün sizlere, bölgesinde barış isteyen, komşularıyla ilişkilerini bu anlayış ve vizyon üzerine kuran, Türkiye Cumhuriyeti’nin olduğu gibi partimizin de kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün veciz sözü ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesine sahip çıkmak üzere sesleniyorum” şeklinde başladı. “CHP olarak bu konferansla, Türkiye ve Suriye arasındaki ilişkileri onarmak için, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana attığımız adımlara bir yenisini ekliyoruz” diyen Kılıçdaroğlu, “Bu çabalarımızın tek bir amacı var: Doğunun ve batının buluştuğu, kültürlerin bin yıllardır birbirleriyle kucaklaştığı coğrafyamızda akan kanı durdurmak ve bölge halklarının geleceğe eşitlik ve kardeşlik içinde umutla bakmalarını sağlamak. 2011 yılından bu yana yaşadıklarımız ve bugün geldiğimiz nokta, CHP’nin konuya ilişkin tutumunun ne kadar isabetli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle, doğru bildiğimiz yolda, yürümeye devam edeceğiz” dedi.
KILIÇDAROĞLU: “İDLİB’DEKİ GELİŞMELER KAYGI VERİCİ”
Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Suriye’deki savaşın sona ermekte olduğuna ilişkin kanaat her geçen gün güçlenirken, Ankara ve Şam’ın önlerinde yanıt bekleyen sorular bulunduğunu ve barışa doğru atılması gereken adımların olduğunu unutmamalıyız. Suriye’nin farklı dil, din, mezhep ve etnik aidiyetlerinin oluşturduğu çoğulcu ve seküler toplum yapısının korunmasına da özen gösterilmesi büyük önem taşımaktadır. Biz hep savunageldik, bugün de aynı kararlılıkla savunuyoruz; Suriye’nin geleceğine Suriye halkının karar vermesi demokrasinin, egemenliğin ve bağımsızlığın olmazsa olmazıdır.”
İdlib’deki gelişmelerin son derece kaygı verici olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, “İdlib’de, El Kaide ve türevi örgütlere mensup, on binlerce teröristin Türkiye’ye sızma olasılıkları ülkemizin güven ve istikrarı için ciddi bir tehlikedir. Ülkemizin terörle mücadelesinin elbette ki yanındayız. Ancak, terörle mücadelenin Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı gösterilerek ve doğrudan Şam yönetimiyle ilişki kurularak sürdürülmesinin en doğru yol olduğu inancındayız” diye konuştu.
KILIÇDAROĞLU’NDAN ÇÖZÜM İÇİN 5 MADDE
Kılıçdaroğlu, Suriye sorunuyla ilgili çözüm önerilerini 5 maddede özetledi. Kılıçdaroğlu, önerilerini şöyle sıraladı:
“Ankara ile Şam arasındaki yolun barışa giden en kestirme yol olduğunu ve Suriye’nin geleceğine ancak Suriye halkının karar verebileceğini hiç unutmamalıyız. ABD ve Rusya’nın çıkarları arasında savrulmamak için, toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlık, egemenlik ve iyi komşuluk ilişkileri ilkelerine dayanan, bütünlüklü ve uyumlu tek bir Suriye politikası izlemeliyiz. Suriye yönetimi başta olmak üzere, uluslararası hukuka ve ilişkilere dayalı, meşruluğu olan bütün aktörlerle, tıpkı burada olduğu gibi konuşarak diplomasiyi etkin kılmalıyız. Bugüne kadar, uluslararası hukuk ve meşruiyete aykırı bütün hamlelerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Suriye yeniden güvenli ülke olduktan sonra ülkemizdeki sığınmacıların gönüllü geri dönüşlerini teşvik etmeli ve bu amaca uygun politikalar geliştirmeliyiz.”
Kılıçdaroğlu sözlerini, usta şair Nazım Hikmet’in “Yaşamak bir ağaç gibi / tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine /bu hasret bizim…” dizeleriyle noktalarken, “Türkiye ve Suriye halklarının barış içinde, bir orman gibi kardeşçe yaşamaları için çalışmaya devam edeceğiz” dedi.