Salgın döneminde yüz yüze toplantılar yapılamadığından, kutlama etkinlikleri yapılamadığından İstanbul Gazeteciler Derneği üyeleri de zoom uygulaması ile gerçekleşen söyleşide bir araya geldiler.
İstanbul Gazeteciler Derneği Başkanı Mehmet Mert toplantıya katılan tüm meslektaşlarına teşekkür ederek; 1961 yılından bu güne kutlanılan 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü ne yazık ki ancak sanal ortamlarda dillendirdiklerini ve bu vesile ile de İGD olarak ancak internet ortamında gerçekleşen söyleşi ile bu özel günü yad ettiklerini belirtti.
Gazetecilik karakterini kaybetti…
İGD Başkanı Mert’in yanı sıra söyleşiye; KRT Haber Sitesi Genel Yayın Yönetmeni Cihan Güner, Kent Yaşam Gazetesi Sahibi Celal Karali, Yeni Soluk Haber Sitesi Sahibi Hasan Hınıslı, Kırmızı Bülten Sahibi Remzi Tanış, Yeni Esnaf Gazetesi Sahibi Nusret Kafasıbüyük, Adapazarı Akşam Haberleri Muhabiri Sibel Bulut, Beylikdüzü Sakinleri Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Dilek Bozkurt, Gazete Damga Köşe Yazarı İlke Duyan ve Eser Gülçin Ketenci katıldı.
Söyleşide gazetecilerin ortak talepleri, basın özgürlüğü yanı sıra, korona illetinden kurtulmak ve yaşanan küresel kuraklığın son bulması da oldu.
İstanbul Gazeteciler Derneği Başkanı Mehmet Mert burada yaptığı konuşmada günümüzde gazetecilik evrensel değerlerinden ve karakterinden eser kalmadığına değinerek bu kutsal mesleğin bu hale gelmesine başta güç sahibi siyasilerin ve iş insanlarının gerçeklerin bilinmesine engel olduklarına sonrasında da kabullenilen oto kontrol sisteminin neden olduğuna dikkat çekti.
İGD Başkanı Mehmet Mert konuşmasında şunlara yer verdi:
10 Ocak 1961 yılında gazetecilerin çalışma koşullarını iyileştiren, ileri haklar getiren 212 sayılı yasa yürürlüğe girmişti. Sonrasında bu gün 1971 askeri darbesine kadar ‘bayram’ olarak kutlanıyordu. Oysa günümüzde bu yasanın haklarından eser kalmadığından bırakın bayram olarak kullanmayı sadece sorunların konuşulduğu günden ibaret hale geldi.
Basın yayın sektöründe işsizlik ve düşük ücretle çalışma rekor düzeyde. İletişim fakültesi mezunlarının çaresiz durumda. Basın çalışanları bırakın iyi şartlarda çalışmayı iş bulmakta bile zorlanıyorlar. Her yıl iletişim fakülteleri binlerce mezun veriyor ancak bu rakamların çok az kısmı aynı sektörde iş imkanı bulabiliyor. Binlerce gazeteci işsiz, yüzlerce gazeteci yargılanıyor, gözaltında ve tutuklu bulunan meslektaşlarımız var. Mesleki baskılar, işten atmalar, oto sansür her geçen gün artmakta. Bugün gazetecilik yapmak ne kadar kolaylaşmış gibi görünse de mesleki değerlerden uzaklaşma da bir o kadar da hızlandı.
Gazeteciliğin temeli gerçeğe, habere, doğru bilgiye, kamu haklarının korunmasına, hakikatlerin aktarılmasına dayalıdır. Gazeteci bir anlamda kamu görevi yapmaktadır. Günümüzde ise gazetecilik artık ya ‘yandaş’ ya ‘karşıt-muhalif’ olarak adlandırılmaya başlandı. Bu adlandırılma başta mesleğini onuru ile yapan meslektaşlarımızı zor durumda bırakırken diğer yandan da okurun, dinleyicinin, izleyicinin gerçekleri öğrenme hakkını elinden almaya başladı.
Bir gazeteci ne muhaliftir ne de yandaş. Oysa şayet iktidarı eleştiren bir yorum yapıyorsanız adınız muhalife, tam aksine görevini doğru yapanları taktir ediyorsanız ise adınız yandaşa çıkmakta.
Bu duruma sebep olan şey yanlış kullanılan iki dildir.
Birisi; eleştiriye kapalı gücü elinde bulunduran iktidar sahiplerinin gerçeklerin ortaya çıktığında kullandıkları dildir.
Diğeri ise; gazetecilik mesleğini halkla ilişkiler ile karıştıran basın yayın organı çalışanlarının kullandıkları dildir.
Artık salgın döneminde korona virüsünden korunmak için aşı gerektiği gibi, gazetecilik karakterinin, meslek onurunun, gazetecilik mesleğinin temel esaslarının geri dönmesi içinde aşı gerekiyor.
Basın yayın organlarını sadece ve sadece gazetecilik yapmalarını sağlayacak aşı.
Sadece gazetecilik, habercilik yapmak için basın yayın organı sahibi olan, ihale peşinde koşmayan, iktidara yalakalık yapmayacak, gerçekleri saklamaya kalkmayacak basın patronu aşısı.
Basın yayın organlarında sadece ve sadece mesleğin ruhunu taşıyan, hakikati söylemekten çekinmeyen, her görüşe eşit mesafede olan, kamu haklarını savunan gazetecilerin görev yapmalarını sağlayacak aşı.
Gazetecilik ile danışmanlığı, halkla ilişkileri, yandaşlığı, karşıtlığı karıştırmayacak aşı.
Mesleğini doğru bir şekilde yapmaya çalışan gazeteciyi, görüşü ne olursa olsun ayırt etmeden, dışlamayan, taktir eden, savunan, koruyan aşı.
Bilgiye ve belgeye dayanmayan asparagas haberler ile günden oluşturmaya kalkanlar ile, güvenilir, sağduyulu, gazetecilik evrensel değerlerini koruyan basın yayın organlarını bir birinden ayırmasını bilen aşı.
İşini hakkı ile yapan basın yayın organlarını izleyen, okuyan, dinleyen, sahip çıkan halkın aşısı.
İşini hakkı ile yapan gazetecilere terörist muamelesi yapmayan halkın, okurun, yöneticinin aşısı.
İşte bu ve benzer aşıları medya sektörümüze kabullendiremediğimiz sürece önce gazetecilik daha da zor günlere doğru ilerleyecek sonra ise toplum olarak daha geri gitmeye devam edeceğiz.
Bizleri bekleyen günlerde ve yıllarda, gazetecilik mesleğinin daha sağlıklı şartlarda yapılmasını, halkın gerçekleri öğrenme hakkının korunmasını, ifade hürriyetinin artmasını diliyor, gazeteciliğe emek veren, değer katan, katkı sunan, bedel ödeyen tüm meslektaşlarımın ’10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİER GÜNÜ’nü kutluyorum…