Gazeteci bir baba, mesleğe ve kaleme babası kadar gönül veren genç yazar Ahmet Karayün… Ahmet Karayün ile hayatından mesleğine, kaleminde insan ilişkilerine kadar güzel ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Karayün, günümüz yazarlığını ve şartlarını anlattı…
Ahmet Karayün’ü tanıyabilir miyiz?
Ben, kendimi anlatmayı pek beceremiyorum. Bir insanın kendini anlatması biraz garip geliyor bana. Acaba insanlar bizi nasıl tanıyor? Biz anlattığımız gibi miyiz gerçekten? Kendimizi mükemmel anlatmak isteriz ama maalesef anlattığımız kişi olamıyoruz, bazen.
Peki, sorumu düzeltiyorum o zaman, dışarıdan bakıldığında Ahmet Karayün nasıl biri?
Bakış açınıza bağlı… Şimdi sözleriniz var, fikirleriniz var; siyasi ve ahlaki dünya görüşleriniz var. Tabii fikir ve düşüncelerinizi savunmak o fikri ve o düşünceyi yaşadığınız anlamına gelmiyor. Bu yüzden ben de her insan gibi hataları ile kusurları ile normal; rutin bir hayat yaşayan biriyim. Hala okuyorum; mesela bugün bir sınavım vardı, yarın tekrar bir sınavım daha var.
Evet, seni tanıdım tanıyalı okuyorsun…
Ben ortaokulu bitirdim…
Hayır, ben uluslararası ilişkilerden bahsediyorum.
Uluslararası ilişkiler sonuçta… Tek bir ulusun ilişkisi değil, bu yüzden… (Gülüyoruz.)
ÇOCUKLARI ÇOK SEVİYORUM
Ama dört yıl tabii, uzun sürmesi normal…
Yok, ben ders çalışmadığım için uzun sürdü. (Gülüyoruz.) Ben ortaokulu bitirdim sonra hep dışarıdan okudum. Ve pek ders çalışma fırsatım olmadı. Olduğu zamanlarda da bana daha faydalı olacağını düşündüğüm için roman okumayı tercih ettim. Sonuçta ben bir romancıyım. Okuduğunuz romanlardan ve gazetelerden edindiğiniz bir genel kültür bilginiz oluyor. Evliyim ve üç çocuğum var. Dördüncüyü de istiyorum. Çocukları çok seviyorum.
Bazı çocuklar, o zengin hayal güçleri ile fantastik masallar kurgularlar ya… İşte o çocukların gelecekte iyi bir roman yazarı olacaklarını düşünüyorum.
Zaten çağımızda artık bütün herkes yazar.
Evet, okuyan düşünen az fakat yazan çok!
SANAT ESERİ YAZARI KİME ULAŞIYOR?
Herkesin Facebook’u var, herkesin Twitter’ı var. Tabii bu kadar yazarın içerinde sivrilebilmek, bir kitle edinebilmek, yazdığın şeylerin ayırt edilebilmesi eskiye nazaran çaba gerektiriyor. Twitter’da fenomen olup, milyonlarca kitap satan yazarlar var! Ama diğer tarafta bir sanat eseri yazmış bir yazar belki bin kişiye ulaşamıyor.
Bu da bize sosyal medyanın tanıtım ve reklam açısından ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.
Şöyle söyleyeyim bizim gibi, imkanı olmayan fakir yazarların reklamını en kolay yapacağı mecralar. (Gülüyoruz.) Ama gerçekten, yani şöyle düşünün Tolstoy’un çok güzel eserleri var ama kime okutabilirsin.
ÖNEMLİ ŞAHSİYETLERİ ÖNEMSİZLEŞTİRİYORUZ!
Ama çok ağır eserler. Herkes anlayamaz ki, ya da herkesin ilgi alanı değil! Bu yüzden değerlendirme, yani dünya ölçeğinde değerlendirdiğimizde bunlar iyi yazarlar, iyi metinler olarak karşımıza çıkıyor. Oysa bir kitabı almak, çantanda taşımak, okuduğun hikayenin içine girmek… Artık o zevkleri alamıyoruz. Üç-dört günde okunacak kitaplardan bahsediyoruz artık. Bir ara Şems moda oluyor, herkes onu yazıyor. Şems gibi önemli şahsiyetleri de önemsizleştiriyoruz. Mevlana, derya deniz fakat çok çabuk tükettik. Çağın popüler kitlesine göre yazarsan belki çok atarsın ama o zaman ben, ben olmam! Daha fazla kitleye ulaşmak ve para kazanmak için yazmış olurum.
Edebiyatımı yapamam…
Hayal dünyamı köreltmeyi istemediğim için yazmak istediğim şeyleri yazıyorum. Bunun en güzel örneği Sebahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sı, Belki Yedi-Sekiz yıl çok satılanlar listesinden inmiyor. Ama yazar gördü mü bunu? Görmedi! Muhtemelen bizim de öldükten sonra satılır kitaplarımız. (Gülüyoruz) Ama tabii ki yazmaktan vazgeçmeyeceğiz! Yazdıklarımız bir kişinin hayatında iz bırakabiliyorsa, bir sıkıntısını giderebiliyor veya bir karar verme aşamasında karar vermesine yardımcı olabiliyorsa bizim en büyük kazanç bu olacak!
Çok satanlar listesine çıkabiliyorsa..
On tane- Yirmi tane fotoğrafçıya aynı özellikte fotoğraf makinesi versek ve aynı noktaya koysak; hepsi kendi bakış açısıyla, ayrı bir kadrajda çekecektir. Yazarda öyle… Şu çağda hiç kimse benim kaleme aldığım yazıları, benim hissettiğim şekilde yazamayacak. Hak ettiği değeri görmüyor olabilir, bazısı da hiç hak etmediği yerde olabilir. Ama dediğim gibi Sebahattin Ali’de seneler sonra çok satanlar listesine çıkabiliyorsa…
HİKAYE ANLATMA İSTEĞİM HEP VARDI
Biz Ahmet Karayün’ü gazeteci ve roman yazarı olarak tanıdık ve sevdik. Gazetecilik baba mesleği, peki roman yazma merakı, akabinde yazma, nasıl gelişti?
Gazetecilik mesleği dediğin gibi babadan geliyor. Herhalde biraz da erkek çocukları baba ne işle meşgulse ona biraz daha ilgi duyuyor. Çünkü o işin içinde büyüyorsun. Babam 1993’lü yıllarda gazetecilik hayatına başladı, onunla birlikte ben de başladım. Biz yeni jenerasyon olarak babamızla başlayan mesleğimizi bir adım öteye taşıdık ve dijital baskı merkezine çevirdik ve Fikir Fabrikası Reklam Ajansı’nı kurduk. Adom Ajans olarak başlayan reklamcılık serüvenimiz, şu an Fikir Fabrikası olarak devam ediyor. Yazmak ile ilgili… Yani haber yazmak bana çok da cazip gelmiyor. Nasıl, niçin olduğunu kuralları ile yazmak gerekiyor. Üzerinde yorum yapamıyorsun. Hayal gücünü kullanamıyorsun haberde. Olan şeyi yazman gerekiyor. Bir hikaye anlatma isteğim zaten hep vardı, çok ufak yaşlarda bir kaç denemem oldu.
YENİ KİTAP YOLDA…
BİR YAZAR DEĞERİNİ GÖRMEYİ, ÖLMEDEN ÖNCE HAK EDİYOR!
Tabi… Okuyucudan geri dönüşleri aldığınız zaman, daha motive oluyorsunuz. Bu da sizi daha çok yazmaya ve üretmeye itiyor. Onun dışında iki yıldır dördüncü kitabım üzerinde çalışıyorum. Zaman içinde hissettiklerimin bir şekilde kitabıma yansıması gerekiyor, o süreci beklemiş oldum. İnşallah 2018’de bitirmeyi hedefliyorum. Bazı okuyucularımdan da ‘Uzun zamandır kitap çıkarmıyorsunuz!’ diye serzenişler geliyor. O da insanı mutlu ediyor. Birilerinin sizin yazdığınız bir kitabı beklemesi güzel bir duygu ama bazen olaylara bakış açınızın ve duygularınızın demlenmesi gerekiyor. Biz iki yıl demlendik, üçüncü yılımızdayız. Nasip olursa bu yıl çıkarmayı düşünüyoruz.
İYİ YAZAR GERÇEKTEN YAZMALI
Roman yazmayı çok seven ve bu konuda çok yetenekli gençlerimiz var. İyi bir yazar ve doğru bir okuyucu nasıl olur? Bu konuda tavsiyelerin ne olur?
Benim böyle bir tavsiye verme durumum yok. Kendimde o yetkiyi görmüyorum. İyi bir yazar olabilmek için adı üstünde yazmak gerekiyor.
OKUMAK DA RUTİNİMİZ OLMALI
Yazmak için de okumak gerekiyor ama değil mi?
Zaten okuyacaksın! Belli bir noktadan sonra okuduklarını kendi imbiğinden geçiriyorsun. Hayatımızda rutinlerimiz ve ihtiyaçlarımız vardır. Yatmadan önce diş fırçalamak gibi, spor yapmak gibi… Okumak da rutinimiz olmalı. Her okuduğumuz ve her öğrendiğimiz şey bakış açımızı değiştiriyor.
RÖPORTAJ Gazeteci Yazar; Fatma Tüz Zehra Babürşah