Ali Babacan’ın konuşmasından bazı satırbaşları şöyle:
“Türkiye ekonomisi olarak ortalamanın daha üzerinde bir şok yaşıyoruz.”
“Koronavirüs salgınından bütün ülke ekonomileri etkileniyor, ama Türkiye’nin ekonomisi daha fazla etkileniyor. Şu anda ortalamanın daha üzerinde bir şok yaşıyoruz.
Bizim ekonomik sorunlarımız zaten bu virüs salgınından önce de vardı. Türkiye’nin mali bünyesi bu kriz salgınından önce zaten oldukça zayıflamıştı. Merkez Bankasının rezervleri önemli ölçüde erimişti. 136 milyar doları gören rezervler şu anda brütte 85 milyar, nette 25 milyar seviyesinde. Hatta bu rakamdan swap anlaşmalarını ve Hazine’nin Merkez Bankasında tuttuğu mevduatı düşecek olursak rezervlerimiz eksi düzeyde.
Merkez Bankası sadece rezervlerini eritmedi, süreç içerisinde aynı zamanda güvenilirliğini de kaybetti. Hükümetin aşırı müdahalesi ve neredeyse Merkez Bankası bağımsızlığının tamamen ortadan kalkması, Türkiye’nin mevcut kurumsal yapılarının erozyona uğraması, yani diğer bağımsız kurulların da artık kurum olarak güvenirliliğini ve itibarını yitirmiş olması… Bunlar bizim en büyük sorunlarımız ve bu durum kriz öncesinde de böyleydi.
Bunun yanında, bütçe açığı artmıştı, mali alan daralmıştı. Merkez Bankasının bilançosundaki yedek akçeler bile Hazine’ye devredildi ve harcandı. 2019’un kârı artı yedek akçesi alelacele Ocak ayında alındı ve harcandı. Dolayısıyla Türkiye, Koronavirüs salgınına maliye politikalarında da alanın son derece daraldığı bir dönemde yakalandı.
Üçüncü önemli konu ise, bankalarımızın bilançoları da çok zayıflamış olmasıydı. Bankaların bilançolarındaki sorunlu alacaklar ve buna bağlı olarak sermayedeki düşüş Türkiye ekonomisinin görünümünü oldukça zayıflatmış bir durumdaydı.
Türkiye’nin kredi notu defalarca aşağı doğru indirildi, yani yatırım yapılabilir seviyesinin altına indi.
Bir başka önemli konu da, Türkiye’deki serbest piyasa mekanizmaları, kambiyo rejimi, sermaye hareketleri. Türkiye Koronavirüs salgını öncesinde de bunlarla ilgili zaten ciddi bir müdahalenin olduğu bir dönem yaşıyordu. Bir başka deyişle, Türkiye devlet müdahalesinin çok aşırı olduğu, dolayısıyla aşırı müdahale sebebiyle de öngörülemezliğin arttığı bir dönemi de yaşıyordu. Ekonomik olarak son derece sıkıntılı olduğumuz bu dönemde, genç işsizlik yüzde 27’yi gördü ve bu bir rekordu. Türkiye’nin istatistik tuttuğu ilk günden bugüne kadar yüzde 27 genç işsizliği bu kriz öncesinde gördük. Türkiye maalesef Koronavirüs salgınına son derece zayıf bir durumda yakalandı.
Bir de kriz başladıktan sonra yapılanlar, kriz yönetimi ve özellikle ekonomi açısından son derece büyük hatalar yapıldı ve yapılmaya da devam ediliyor.”
“Şu an da Türkiye oyunun tamamen dışında”
“Türkiye’de ilk virüs vakasından 1 hafta sonra DEVA Partisi olarak yaptığımız açıklamada dedik ki, bakın döviz dayanışma mekanizmaları kurulacak, dünyada bunlar yapılacak, Türkiye o mekanizmaların içinde olmalıdır, aktif görev almalıdır. Nitekim daha önce biz bunları yapıyorduk. Ne kadar uluslararası destek mekanizması kuruluyorsa biz orada öncü oyuncuyduk. O mekanizmalar bizim önerilerimize göre kuruluyordu.
Şu anda Türkiye oyunun tamamen dışında. Türkiye bu mekanizmalar kurulurken oyunun tamamen dışında kaldı. Şimdi başvuruluyor. Merkez Bankası biz swap anlaşması yapmak istiyoruz diye açıkladı, ancak şu ana kadar bir ses yok.
Biliyorsunuz bu tür durumlarda, uluslararası dayanışma mekanizmalarında bir uluslararası kuruluşlar, bir de merkez bankaları vardır. Uluslararası kuruluşlardan imkânı en geniş olan şu an da IMF. Ama onun bile verebileceği destek milli gelirin en fazla yüzde 1’i.
Bugün Türkiye gitse boynunu bükse, son zamanlarda bütün söylediklerini geri yutsa, IMF aleyhtarı, Batı aleyhtarı ne var, ne yok söylediklerinin hepsini yutsa bu krediyi istese dahi oradan alabileceği toplam rakam maksimum 9,5 milyar dolardır.
Ancak bu rakam Türkiye’nin derdine deva olmaz. Türkiye’nin ihtiyacı ancak rezerv para basan, rezerv para üreten merkez bankalarının, yani Amerikan Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası, Japon Merkez Bankası gibi merkez bankalarının desteğiyle çözülür, başka türlü çözülemez.
Özetle ihtiyaç duyulan miktarda döviz sisteme bir şekilde girecek. Eğer dövizi bulmadan Merkez Bankası para basmaya devam ederse o zaman bu durum Türkiye’de daha yüksek kur ve daha yüksek enflasyon olarak karşımıza çıkacaktır.
Biz buradan tekrar tavsiye ediyoruz, mutlaka ve mutlaka Türkiye bir an önce bu uluslararası dayanışma mekanizmalarının içinde yer almalıdır. Türkiye’nin kendi dövizi yoksa bu dövizi emanet de olsa bulacağı yerlere mutlaka ulaşmalıdır, aksi halde bu kriz derinleşir.”
“Ülke olarak gülünç hale düşüyoruz. Şu anda geldiğimiz durum gerçekten çok üzücü”
“Türkiye’nin büyük potansiyelini harekete geçirmek iyi yönetimle, temiz yönetimle, şeffaf yönetimle mümkün. Türkiye’nin potansiyelini açığa çıkartmak ancak demokrasiyle, insan haklarıyla, özgürlüklerin daha iyi yaşanmasıyla mümkün.
Siz basını kısıtlıyorsunuz, kimseyi konuşturmuyorsunuz. Daha bu sabah BDDK tarafından yayınlanan bir yönetmelikle deniyor ki piyasa göstergeleriyle ilgili olumsuz konuşanın canına okuruz. Halbuki ekonomik göstergeler neyse o. Bunu TÜİK açıklıyor, devletin diğer organları açıklıyor, piyasada alış verişte rakamlar oluşuyor. Kısacası insanları susturarak, ifade özgürlüğünü elinden alarak, bu krizi yönetemezsiniz. Bunu ancak daha çok paylaşarak, daha çok katılımcılıkla çözebilirsiniz. Bin biliyorsanız bir bilene sorarak bu krizi çözebilirsiniz.
BDDK’nın en son yayınlanan yönetmeliği öncelikle bir gri alan oluşturuyor. Bu yolla bir anlamda devlet burada devamlı bir sopa gösteriyor. Yani şunu diyor: Ekonomiyle ilgili gerçekleri, doğruları öyle çok açık açık söylemeyin, biz Anadolu Ajansı’ndan ne söylersek millet sadece o kadar duysun, gerçekleri insanlar fazla konuşmasın, duymasın, kimsenin morali bozulmasın. İnanın gülünç hale düşüyoruz ülke olarak ve sizi temin ederim ki dünyanın en büyük 20 ekonomisinden birisi, G-20 üyesi Türkiye böyle yönetilemez.”