SİSAM ADASI DEPREMİNDE ÖLÜMLERE NEDEN OLAN NEYDİ
30 Ekim 2020 Sisam adası depremi, İzmir Körfezi’nin kuzeyinde yer alan Bayraklı ilçesini vurdu. Depremin büyüklüğünden tutun, neden deprem merkez üstü yerine yaklaşık 70 km uzakta olan bir yerleşim alanında 114 kişinin can kaybına ve 1035 kişinin yaralanmasına neden olduğu sorusuna ise birçok cevap arandı. Bu soruna benim açımdan ise iki farklı yönden cevap aranabilir. İlki bilimsel ve mühendislik bakış açısıyla ki; eğer dikkate alınsaydı, ölüm kader olmayacaktı. Diğeri ise sermayenin, iktidarın ve bürokrasinin “kör gözleri”….
İZMİR’DEKİ TEHLİKEYİ İŞARET EDEN BİLİMSEL BİLGİLER NEDEN TOZLU RAFLARDA UNUTULDU
Can kaybı ve hasarın nedenlerine bilimsel olarak baktığımızda; Sisam adasının kuzeyinde 11.08.1904’de meydana gelen deprem sonrası aynı bölgede (30.10.2020 Sisam depremi) ve bu büyüklükte bir depremin olması bekleniyordu. Ortalama 100 yıllık bir tekrarlama periyodu olduğu da biliniyordu. İstanbul’da bilindiği ve bilindiği halde hale çözüm üretilmediği gibi. Ayrıca ada çevresinde 2009 sismik aktivitesi nedeniyle de TÜBİTAK tarafından bir çalışma yürütülmüş ve sonuçları da yayınlanmıştı. Ayrıca deprem öncesinde mühendislik temelli bir çalışmadan daha ileri seviye bir çalışma İzmir Büyükşehir Belediyesi ve bir üniversite protokolüyle tamamlanmıştı. “İzmir’in Master planı” çalışılmış ve yayınlanmıştı. Yani İzmir’de zemin koşulları ve kaç binanın az, orta ve ağır hasar alacağı belliydi. Ancak bu raporlar ne Bakanlıklar nezdinde ne bir değer gördü ve ne de Büyükşehir ve ilçe belediyelerince dikkate alınıp, çözüm üretilebildi. Yani bugün iktidar ve ana muhalefet arasında geçen “topu karşı tarafa fırlatma oyunu” her iki tarafın bildiği ve bildiği halde müdahil olmadığı bir oyuna dönüştürüldü. Oysa bilim ve mühendisliğe gözler kapatılmasaydı; bugün bilim doğa olayına karşı emekçi kent sakinlerini kurtarmıştı. Oysa insanlar günümüzde “kader” diye yutturulan bir aldatmacanın içinde, acılarını yaşıyorlar. Oysa emekçi sınıfın dostu olmayan yönetimler (iktidarından, yerel yönetimlerine kadar); sermayenin çıkarlarını ve kendi politikalarını merkeze alan rant politikalarını hayata geçirecek bürokratik ayak oyunları nedeniyle “rantı paylaşım savaşı içine girdiklerinde” bedelini depremde hayatını kaybeden ve engelli kalanlara ödettiler. Bu nedenle bugün İzmir’de yaşanan ölümlerin nedeni bu “bürokratik oligark”’lardır. Emekçi sınıf, ezilenler, emekliler, gençler ve çocuklar bir sonraki depremde sadece sırasını beklemektedir!
İSTANBUL VE AVCILAR NEDEN BU KADAR GÜNDEMDE
Avcılar ilçesi ise 17 Ağustos depreminden sonra aynı şekilde kaderine terk edildi. İlçede o dönemden kalan orta hasarlı ve ağır hasarlı binalar hala ayakta. Bu nedenle topu doğrudan iktidara atmakta yanlış. Ortada bir diğer suçlu vardır, o da yerel yönetim ayağı. Sormazlar mı sandınız “iktidar tarafından belediyeleriniz iş yapmasına engel olunduğunu söylerken, neden o koltuklarda yıllardır oturmaya devam ettiğinizi?”, ve “neden hala iş yapamadığınız halde o koltukları işgal etmeye devam ettiğinizi?”…
17 Ağustos 1999 depreminde Avcılar’da meydana gelen can kaybı ve yıkımın nedeni olarak gösterilen iki olgu vardı. Birincisi; deprem dalgalarının zemin koşulları nedeniyle belirli frekanslarda büyümesi ve tüm enerjisini 5-7 katlı binalara taşıyıp yıkıma neden olması. Bu kenti dönüştürmeye çalışanlar bugün benzer bir şekilde “yerel zemin etkisi” olarak isimlendirdiğimiz bu olguyu yine görmezden gelerek; aynı imarla yerinde dönüşüm yapıyorlar. Acaba Avcılar altındaki bu kalın sediman örtünün yaratacağı yıkımı neden hala görmezden geliyorlar. Ya da yeni yapılan yapılar kimler tarafından denetleniyor, biliyor musunuz? Kamu gücüyle değil, parasını işvereni olan müteahhidinden alan yapı denetim firması sizce, denetliyor mu? İkinci neden ise o günlerde tartışılan galericiler tarafından kesildiği belirtilen kolanlar! Bugün Avcılar’da o galericilerden mahalle aralarında bile yüzlerce türedi. Ama bırakın bu galericilerin kaldırımları işgal etmesi karşısında “sessiz bırakılmalarını”, belediyeler denetlemiyor bile.
ŞİMDİ BİRAZDA EMEKÇİ KENT SAKİNLERİ ADINA BİZ SİZE SORALIM
Sormazlar mı sandınız “Avcılar ilçesinin nüfusu neden %100” arttı. Hiç düşünmediniz mi? nüfusla birlikte beraberinde riskte arttı, diye. İmarsız alanları imara açarak yani arsaları birilerine peşkeş çekilirken, kimler zengin edildi, diye. Ya da bugün Avcılar’ın o imarsız mahallerinde neden hala imar sorunu çözülmedi? diye. “Ambarlı Köyiçi’nde bulunan tarihi yığma binalardaki çatlakları kim inceleyecek” diye neden kafa yormuyorsunuz. İlçedeki dolum tesislerinin yarattığı tehlikeyi de mi görmüyorsunuz? Bırakın toplanma alanını, çoğu mahallesinde bir parkın olmadığı bir Avcılar’ı 1999 depremi sonrası kimler inşa etti?, diye neden kendinize sormadınız. Biz biliyoruz ki; nüfusun artmasına engel olamayanlar ilçenin her santimetrekaresini satanlardır.
İlçede birkaç ay önce Avcılar Belediyesi’ne (başkanına) bağışlanan kentsel dönüşüm firmasının yetkilileri bavullarla ilçede dolaşa dursun, evini yenileyebilenler cebinde kefen parası olanlar veya 20 yıllık ölüm kredisi altına girenlerdir. İlçede şeffaf bir yönetim olacağını söyleyenler; bugün tabi ki kendi hikayelerine kendileri inanmıyor. İlçede bir tane deprem-zemin-kaya mekaniği lab. açıp, binaları kamu gücüyle kontrol etmeyi hiç düşünmediler. Halkçı belediye sıfatıyla gezinip, kamu gücünü terk ettiler; sermayeye ve yandaşa yeşil ışık yakanlar olarak onlarda ihaleyi işaret ettiler!
Son olarak İBB’nin işaret ettiği ve ilçe ilçe yayınlanan raporda; 48 bin binanın yıkılacağı rapor edilmişken, 120 bin binanın orta ve üstü hasar alınacağı dillendirilirken; emin olun herkes üstüne düşen payı olacak. Ya ölecek yüzbinlerin arasında olacaksın ve bir mezarın bile olmayacak ya da sürünecek ve acı çeke çeke öleceksin…
Bu yazıyı yakarken; tüm bu sorunlara bir çözüm yazmayı istemedim. Onu da sen düşün emekçi kent sakinim. Sen düşün ki; sonradan kaybettiklerinin acısını yaşama…
Dr. Savaş Karabulut
(Jeofizik Yüksek Mühendisi Sismoloji Doktoru)
Odatv.com