“Bu büyük acıyı yaşayan siz kıymetli Hataylılara, Samandağlılara ve bütün deprem bölgesindeki insanlarımıza dönük diyorum ki; siz acısı büyük insanlara Allah bizi mahcup etmesin. Çünkü bu büyük acıdan sıyrılmak, ayağa kalkmak, hep beraber yine o eski günlerden daha iyi günlere kavuşmak, koşmak için büyük bir mücadele vereceğiz. O mücadeleyi verip, buradaki çocuklarımızın gözünde hiçbir endişenin kalmadığı, kendilerini mutlu, huzurlu ve güvende hissettikleri gün, işte biz görevini yapmış insanlar olacağız. Alnımız açık, başımız dik duracağız ve size karşı görevimizi yapmış olacağız. İnşallah o günleri hep beraber yaşayacağız. Ona eminim. Bu bakımdan dilinizde sitem, içinizde hüzün var çoğu zaman. Bunun farkındayım. Dönem dönem o yalnız bırakıldığınız anları yaşadığınızın da farkındayım. Halbuki siz, bizden tek şey istiyorsunuz: Sözler hızlıca tutulsun. Bir an önce sözler yerine getirilsin. Biz de şöyle bakıyoruz meseleye: Depremi yaşadık. 6 Şubat’ta depremi gördük. Çok acı, çok büyük bir sarsıntı. Ama biz bu kadar yıkılmamalıydık. Biz bu kadar yalnız kalmamalıydık. Biz bu kadar tedbirsiz olamayız.”
“BU TÜR KONULAR SİYASİ MALZEME YAPILACAK, ÜZERİNDE TEPİLECEK MESELELER DEĞİLDİR”
“Bu ülke, özellikle 1999’dan bu yana depremi çok fazla konuştu. 25 yıldır, çeyrek yüzyıldır depremle ilgili tedbir alıyor bu ülke. Ama görüyorum ki; boş geçirdiğimiz, tedbiri memleketimizin her sathına yaydığımız düşüncesi oluşmuştu bizde. Ama ne yazık ki, bu 11 ilimizde gördüğümüz manzara, bizlerin aslında ne kadar hazırlıksız olduğunu yaşattı. Ve açıkçası bu süreç gösterdi ki, özellikle 99 yılından bu yana, ülkemiz bu konuda ciddi adımlar atamadı. Onun için ben diyorum ki; bundan sonra bu tür konular siyasi malzeme yapılacak, üzerinde tepilecek meseleler değildir. Bir canın bile yandığı bu ülke bizi üzüyor bazen. Halbuki biz on binlerce canımızı, insanımızı yitirdik. Şimdi bundan sonra akıl, bilim ve mutlak doğruları yapma bilinci, dayanışma, makamın, sizin seçtiğiniz o makamların bir kişiye, bir siyasi partiye ait olmadığını, millete ait olduğunu ve bu milletin aklının kendine yetebileceğini; bu şehrin, bu ilçenin dahi, o zeki insanlara, beyinleri güçlü insanlara hakkını verdiğinizde, onları dinlediğinizde, inanılmaz güçlü, daha kuvvetli, daha dayanıklı şehirler, ilçeler, beldeler hatta bir ülke var etme konusunda hiç endişe duymamanız gerektiğini herkes öğrenecek.”
“KOLTUĞA OTURAN, EMANETÇİ OLDUĞUNU UNUTMAYACAK”
“Koltuğa oturan, emanetçi olduğunu unutmayacak. Bu ülkede hiçbir konu, bir kişinin iki dudağı arasında olmaz, olamaz. Bakın; burada kutsal bir ziyaret yeri var. Hızır Aleyhisselam’ın huzurunda dua ediyorsunuz, ediyoruz. Her geldiğimizde ziyaret ettik, huzur bulduk, sizlerle maneviyatı paylaştık. Bu güzel ortamın var olması, dün görevde olan Refik Başkan, sevgili arkadaşımla başlattığımız süreç, bugün Emrah Başkan’la vatandaşlarıyla buluşuyor. Öyle değil mi? Koltuğun sahibi ne Refik Başkan ne Emrah Başkan. Onlar emanetçi; benim olduğum gibi. Ama birileri, sanki bu ülkenin başına biri geldi, bir daha gitmeyecek! Yahu Cumhuriyet, 101 yıl oldu kurulalı. Mustafa Kemal Atatürk’ün milletin malı haline getirdiği o koltuktan, geldiği gibi herkes gider, gidecek. Bu demokrasinin kuralı. Onun için doğruları inşa etmeliyiz. Yani Başkanımız, yapılan iyi şeylere teşekkür edecek, eksikler olabilir, tamamlayacak. Yeni işler yapacak, daha güzellerini inşa edecek. Yarınlarda bir başkasına emanet edebilir; beğenirsiniz, devam edebilir. Ama bir gün gelecek, emanet edecek. Hepimiz faniyiz.”